Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı olunca ister istemez milliyetçi damarım kabardı, en güzelinden bir mehter marşı paylaşayım dedim. Sözler Yahya Kemal Beyatlı'nın Yeniçeriye Gazel adlı eserinden. Beste ise Münir Nureddin Selçuk'a ait.
Sözleri ise şöyle:
Vur Pençe-i Âlî`deki şemşîr aşkına
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına
Ey leşker-i müfettihü`l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına
Türki dedim, okusunlar özleri,
Bilsinler ki, adam geder ad kalar,
Yahşı-pisden ağızda bir dad kalar.
Baskıcı Fars rejimine rağmen Güney Azerbaycan'da bugün halen Türk kimliğinin sağlam bir şekilde bulunmasının en büyük etkenlerinden birisi büyük ihtimal ile Şehriyar ve onun ünlü şiiri Heyder Babaya Selam'dır.
Şehriyar uzunca bir süre Farsça şiir yazmış ve İran'da çağımızın Hafız'ı diye anılmıştır. Rahmetli Cavad Heyat'ın aktardığı bir anektoda göre bir gün annesi Şehriyar'a der ki: "Oğlum deyirler sen böyük şair olmuşsan, amma men senin dediyin şe'rleri başa düşmürem. Beş niye menim dilimde demirsen? Biraz da menim dilimde söyle ki, men de başa düşüm." Bundan oldukça etkilenen Şehriyar, Heyder Baba dağı konulu bir şiiri yazar. Bu şiir zamanla Azerbaycanlılar için milli kimliklerini tanımlayan önemli bir araç haline gelir. Daha sonra şiirin şöhreti Türkiye, Azerbaycan ve Irak'a dek yayılır.
Şehriyar'ın kendi sesinden bu uzunca şiiri dinleyelim:
Daha sonraları bu şiirin üzerine çeşitli besteler de yapılmıştır. Bir örneğini Rubaba Muradova'nın sesinden dinleyelim.
Şiirin Arap alfabesi ile yazılmış orijinal biçimi burada bulunabilir. Türkiye'de kullanılan alfabeye aktarılmış hali ise şöyle:
heyder baba, ıldırımlar şakanda,
seller, sular şakkıldayıb akanda,
kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
selâm olsun şevkatize, elize,
menim de bir adım gelsin dilize.
heyder baba, kehliklerin uçanda,
göl dibinden dovşan kalkıb, kaçanda,
bahçaların çiçeklenib açanda,
bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,
açılmayan ürekleri şâd ele.
bayram yeli çardakları yıkanda,
novruz gülü, kar çiçeği çıkanda,
ağ bulutlar köyneklerin sıkanda,
bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,
derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun.
heyder baba, gün dalıvı dağlasın,
üzün gülsün, bulakların ağlasın,
uşaklarun bir deste gül bağlasın,
yel gelende ver getirsin bu yana,
belke menim yatmış bahtım oyana.
heyder baba, senin üzün ağ olsun,
dört bir yanın bulak olsun, bağ olsun,
bizden sora senin başın sağ olsun,
dünya kazov-kader, ölüm-itimdi,
dünya boyu oğulsuzdu, yetimdi.
heyder baba, yolum senden keç oldu,
ömrüm keçdi, gelenmedim geç oldu,
heç bilmedim gözellerin neç oldu,
bilmezidim döngeler var, dönüm var,
itginlik var, ayrılık var, ölüm var.
heyder baba, igit emek itirmez,
ömür geçer efsus bere bitirmez,
nâmerd olan ömrü başa yetirmez,
biz de vallah unutmarık sizleri,
görenmesek helâl edin bizleri.
heyder baba, mir ejder seslenende,
kend içine sesden-köyden düşende,
aşık rüstem, sazın dillendirende,
yadındadır ne hövlesek kaçardım,
kuşlar tekin kanad çalıb uçardım.
şengülava yurdu, aşık alması,
gâh da gedib orda konak kalması,
daş atması, alma-heyva salması,
kalıb şirin yuhu kimin yadımda,
eser koyub, ruhumda her zadımda.
heyder baba, kuru gölün kazları,
gediklerin sazak çalan sazları,
ket kövşenin payızları, yazları,
bir sinema perdesidir gözümde,
tek oturub, seyr ederem özümde.
heyder baba, karaçemen caddası,
çovuşların geler sesi, sedası,
kerbelâ’ya gedenlerin kadası,
düşsün bu aç, yolsuzların gözüne,
temeddünün uyduk yalan sözüne.
heyder baba, şeytan bizi azdırıb,
mehebbeti üreklerden kazdırıb,
kara günün ser-nüviştin yazdırıb,
salıb halkı bir-birinin canına,
barışığı beleşdirib kanına.
göz yaşına bakan olsa, kan akmaz,
insan olan hancer beline takmaz,
amma hayıf, kör tutduğun burakmaz,
behiştimiz cehennem olmakdadır,
ziheccemiz meherrem olmakdadır.
hazan yeli yarpakları tökende,
bulut dağdan yenib kende köçende,
şeyhülislam gözel sesin çekende,
nisgilli söz üreklere deyerdi,
ağaçlar da Allah’a baş eyerdi.
heyder baba, sulu yerin düzünde,
bulak kaynar çay çemenin gözünde,
bulakotu, üzer suyun üzünde,
gözel kuşlar ordan gelib keçerler,
halvetleyib bulakdan su içerler.
biçin üstü sünbül biçen oraklar,
ele bil ki, zülfü darar daraklar,
şikarçılar bildirçini soraklar,
biçinçiler ayranların içerler,
bir huşlanıb, sondan durub biçerler.
heyder baba, kendin günü batanda,
uşakların şamın yeyib yatanda,
ay bulutdan çıkıb kaş-göz atanda,
bizden de bir sen onlara kıssa de,
kıssamızdan çoklu gam u gussa de.
karı nene gece nağıl deyende,
külek kalkıb kap-bacanı döyende,
kurd keçinin şengülüsün yeyende,
men kayıdıb bir de uşak olaydım,
bir gül açıb ondan sora solaydım.
‘emmecan’ın bal bellesin yeyerdim,
sondan durub üs donumu geyerdim,
bahçalarda tiringeni deyerdim,
ay özümü o ezdiren günlerim,
ağac minib, at gezdiren günlerim.
heçi hala çayda paltar yuvardı,
memmed sadık damlarını suvardı,
heç bilmezdik dağdı, daşdı, divardı
her yan geldi, şıllak atıb aşardık,
Allah, ne koş, gamsız-gamsız yaşardık.
şeyhülislam münâcatı deyerdi,
meşed rahim lebbâdeni geyerdi,
meşdâceli bozbaşları yeyerdi,
biz hoş idik, hayrat olsun, toy olsun,
fark eylemez, her n’olacak, koy olsun.
melik niyaz verendilin salardı,
atın çapıb kıykacıdan çalardı,
kırkı tekin gedik başın alardı.
dolayıya kızlar açıb pencere,
pencerelerden ne gözel menzere.
heyder baba, kendin toyun tutanda,
kız gelinler hena, pilte satanda,
bey geline damdan alma atanda,
menim de o kızlarında gözüm var,
aşıkların sazlarında sözüm var.
heyder baba, bulakların yarpızı,
bostanların gülbeseri, karpızı,
çerçilerin ağ nebatı sakkızı,
indi de var damağımda, dad verer,
itgin geden günlerimden yad verer.
bayram idi gece kuşu okurdu,
adaklı kız bey çorabın tokurdu,
herkes şalın bir bacadan sokurdu,
ay ne gözel kaydadı şal sallamak,
bey şalına bayramlığın bağlamak.
şal istedim men de evde ağladım,
bir şal alıb tez belime bağladım,
gulam gile kaçdım, şalı salladım,
fatma hala mene çorab bağladı,
han nenemi yada salıb ağladı.
yumurtanı göyçek, güllü boyardık,
çakkışdırıb sınanların soyardık,
oynamakdan birce meğer doyardık,
eli mene yaşıl aşık vererdi,
irza mene novruz gülü dererdi.
novruz ali hermende vel sürerdi,
kâhdan enib küleşlerin kürerdi,
dağdan da bir çoban iti hürerdi,
onda gördün ulak ayak sahladı,
dağa bakıb kulakların şahladı.
akşam başı nahırçılar gelende,
kodukları çekib, vurardık bende,
nahır keçib gedib yetende kende,
heyvanları çılpak minib kovardık,
söz çıksaydı, sine gerib sovardık.
yaz gecesi çayda sular şarıldar,
daş kayalar selde aşıb, karıldar,
karanlıkda kurdun gözü parıldar,
itler gördün, kurdu seçib ulaşdı,
kurd da gördün, kalkıb gedikden aşdı.
kış gecesi tövlelerin otağı,
kentlilerin oturağı, yatağı,
buharıda yanar odun yanağı,
şebçeresi, girdekânı, iydesi,
kendi basar gülüb-danışmak sesi.
şücâ haloğlunun baki savgati,
damda kuran samavarı, söhbeti,
yadımdadı şestli keddi, kameti,
cünemmegin toyu döndü, yas oldu,
nene kız’ın baht aynası kâs oldu.
heyder baba, nene kızın gözleri,
rakşende’nin şirin-şirin sözleri,
türki dedim, okusunlar özleri,
bilsinler ki, adam geder ad kalar,
yahşı-pisden ağızda bir dad kalar.
yaz kabağı gün güneyi döyende,
kend uşağı kar güllesin sövende,
kürekçiler dağda kürek züvende,
menim ruhum ele bilin ordadır,
kehlik kimi batıb kalıb, kardadır.
karı nene uzadanda işini,
gün bulutdan eyirerdi teşini,
kurd kocalıb, çekdirende dişini,
sürü kalkıb dolayıdan aşardı,
badyaların südü aşıb-daşardı.
hecce sultan emme dişin kısardı,
molla bağır emoğlu tez mısardı,
tendir yanıb, tüstü evi basardı,
çaydanımız arsın üste kaynardı,
kovurkamız saç içinde oynardı.
bostan pozub getirerdik aşağı,
doldurardık evde tahta tabağı,
tendirlerde pişirerdik kabağı,
özün yeyib, tohumların çıtlardık,
çok yemekden lap az kala çatlardık.
verzeğan’dan armud satan gelende,
uşakların sesi düşerdi kende,
biz de bu yandan eşidib bilende,
şıllak atıb bir kışkırık salardık,
buğda verib armudlardan alardık.
mirza tağı’ynan gece getdik çaya,
men bakıram selde boğulmuş aya,
birden ışık düşdü otay bahçaya,
”eyvay dedik, kurddu”, kayıtdık, kaşdık,
heç bilmedik ne vakt küllükden aşdık.
heyder baba, ağaçların ucaldı,
amma hayıf cevanların kocaldı,
tokluların arıklayıb acaldı,
kölge döndü, gün batdı, kaş kereldi,
kurdun gözü karanlıkda bereldi.
eşitmişem yanır Allah çırağı,
dayır olub mescidüzün bulağı,
râhat olub kendin evi, uşağı,
mensur han’ın eli kolu var olsun,
harda kalsa, Allah ona yar olsun.
heyder baba, moll’ ibrahim var, ya yok?
mekteb açar, okur uşaklar, ya yok?
hermen üstü mektebi bağlar, ya yok?
menden ahonda yetirersen selâm,
edebli bir selâm-ı mâ lâkelâm.
hecce sultan emme gedib tebriz’e,
amma ne tebriz ki, gelemmir bize,
balam durun, koyak gedek evmize,
ağa öldü, tufakımız dağıldı,
koyun olan yad gediben sağıldı.
heyder baba, dünya yalan dünyadı,
süleyman’dan, nuh’dan kalan dünyadı,
oğul doğan, derde salan dünyadı,
her kimseye her ne verib alıbdı,
eflatun’dan bir kuru ad kalıbdı.
heyder baba, yaru yoldaş döndüler,
bir-bir meni çölde koyub, çöndüler,
çeşmelerim, çırahlarım, söndüler,
yaman yerde gün döndü, akşam oldu,
dünya mene harâbe-i şâm oldu.
emoğluynan geden gece kıpçağ’a,
ay ki çıkdı, atlar geldi oynağa,
dırmaşırdık, dağdan aşırdık dağa,
meşmemi han göy atını oynatdı,
tüfengini aşırdı, şakkıldatdı.
heyder baba, kara gölün deresi,
hoşgenâb’ın yolu, bendi, beresi,
orda düşer çil kehliğin feresi,
ordan keçer yurdumuzun özüne,
biz de keçek yurdumuzun sözüne.
hoşgenâb’ı yaman güne kim salıb?
seyyidlerden kim kırılıb, kim kalıb?
amir gafar dam daşını kim alıb?
bulak gene gelib gölü doldurur,
ya kuruyub, bahçaları soldurur.
amir gafar seyyidlerin tacıydı,
şahlar şikar etmesi kıykacıydı,
merde şirin, nâmerde çok acıydı,
mazlumların hakkı üste eserdi,
zalimleri kılıç tekin keserdi.
mir mustafa dayı, uca boy baba,
heykelli, sakkallı, tolustoy baba,
eylerdi yas meclisini, toy baba,
hoşgenâb’ın âb-ı rûsu, erdemi,
mescidlerin, meclislerin görkemi.
mecdüssâdât gülerdi bağlar kimi,
guruldardı, buludlu dağlar kimi,
söz ağzında erirdi yağlar kimi,
alnı açık, yakşı, derin kanardı,
yaşıl gözler çırağ tekin yanardı.
menim atam süfreli bir kişiydi,
el elinden tutmak onun işiydi,
gözellerin âhire kalmışıydı,
ondan sonra dönergeler döndüler,
mehebbetin çırağları söndüler.
mir sâlih’in deli sevlik etmesi,
mir aziz’in şirin şahsey getmesi,
mir memmed’in kurulması, bitmesi,
indi desek, ahvâlâtdı, nağıldı,
keçdi getdi, itdi batdı, dağıldı.
sitâr’ emme nezikleri yapardı,
mir kadir de her dem birin kapardı,
kapıb, yeyib, dayça tekin çapardı,
gülmeliydi onun nezik kappası,
emmemin de, ersininin şappası.
heyder baba, amir heyder neyneyir?
yakın gene samavarı keyneyir,
day kocalıb, alt engiynin çeyneyir,
kulak batıb, gözü girib kaşına,
yazık emme, havâ gelib başına.
hanım emme mir abdül’ün sözünü,
eşidende eyer ağzı, gözünü,
melkâmıd’a verer onun özünü,
da’vaların şuhlugılan katallar,
eti yeyib, başı atıb yatallar.
fizze hanım hoşgenâb’ın gülüydü,
amir yahya em kızının kuluydu,
ruhsâre artist idi, sevgiliydi,
seyid hüseyn mir salih’i yansılar,
amir cefer geyretlidir, kan salar.
seher tezden nahırçılar gelerdi,
koyun kuzu dam bacadan melerdi,
emme can’ım körpelerin belerdi,
tendirlerin kavzanardı tüstüsi,
çöreklerin gözel iyi, istisi.
göyerçinler deste kalkıb uçallar,
gün saçanda kızıl perde açallar,
kızıl perde açıb, yığıb kaçallar,
gün ucalıb, artar dağın celâli,
tebietin cevanlanar cemâli.
heyder baba, karlı dağlar aşanda,
gece kervan yolun aşıb çaşanda,
men hardasam, tehran’da, ya kâşan’da,
uzaklardan gözüm seçer onları,
hayâl gelib, aşıb keçer onları.
bir çıkaydım damkaya’nın daşına,
bir bakaydım keçmişine, yaşına,
bir göreydim neler gelib başına,
men de onun karlarıylan ağlardım,
kış donduran ürekleri dağlardım.
heyder baba, gül konçesi handandı
amma hayıf, ürek gazası kandı,
zindegânlık bir karanlık zindandı,
bu zindanın derbeçesin açan yok,
bu darlıkdan bir kurtulub kaçan yok.
heyder baba, göyler bütün dumandı,
günlerimiz birbirinden yamandı,
birbirizden ayrılmayın, amandı,
yakşılığı elimizden alıblar,
yakşı bizi yaman güne salıblar!
bir soruşun bu karkınmış felekden,
ne isteyir bu kurduğu kelekden?
deyne, keçirt ulduzları elekden,
koy tökülsün, bu yer üzü dağılsın,
bu şeytanlık korkusu bir yığılsın.
bir uçaydım bu çırpınan yelinen,
bağlaşaydım dağdan aşan selinen,
ağlaşaydım uzak düşen elinen,
bir göreydim ayrılığı kim saldı?
ölkemizde kim kırıldı, kim kaldı?
men senin tek dağa saldım nefesi,
sen de kaytar, göylere sal bu sesi,
baykuşun da dar olmasın kefesi,
burda bir şîr darda kalıb bağırır,
mürüvvetsiz insanları çağırır.
heyder baba, gece durna keçende,
köroğlunun gözü kara seçende,
kıratını minib, kesib biçende,
men de burdan tez matlaba çatmaram,
eyvaz gelib çatmayıncan yatmaram.
heyder baba, senin könlün şad olsun,
dünya varken ağzın dolu dad olsun,
senden keçen yakın olsun, yad olsun,
deyne menim şâir oğlum şehriyâr,
bir ömürdür gam üstüne gam çalar.
Bu girdiyi de bugün denk geldiğim 1926 yılında kullanılmış Azerbaycan Cumhuriyeti bayrağı ile bitireyim.
Bayrağın üzerinde ise eski yazıyla şöyle yazıyor:
Zikr eder cinn melek hem insan
Yaşasın Devlet-i Azerbaycan
Hürr azade yaşasın hamusu
Hem hukuk olsun er ile nisvan
Türk milletinin evlerinin önü temalı türkü çığırma geleneğine en güzelinden örnek teşkil eden bir Kerkük türküsü. Çeşitli sanatçılar söylemiş olsa da, en güzel ifası Nermine Memedova ve Sinan Seid'e ait.
Sözleri de şöyle:
evlerinin ögü yonca
yonca kalkmış dam boyunca
boyu uzun beli ince
ninne yarım ninne
esmer yarım ninne
ninne ninne
evlerinin ögü lale
saki doldur ver piyala
yoldaş olak düşek yola
ninne yarım ninne
esmer yarım ninne
ninne ninne
evlerinin ögü darçın
felek koymur gözüm açım (vallah açım)
seni alıp hara kaçım
ninne yarım ninne
esmer yarım ninne
ninne ninne
Burada ön kelimesinin telafuzuna dikkat etmek gerek. Eski Türkçe'de öng (nazal n) olarak söylenen sözcük Türkiye Türkçesine ön olarak evrilirken, Kerkük lehçesinde n sesi düşüp yerini g/ğ arası bir sese bırakmış.
Pakistan'dan inanılmaz güzellikte bir Sufi parça. Kökünden beslenerek bugünlere uyarlanan güncel çalışmalar gerçekten de çok lezzetli oluyor. Coke Studio'da zaten bu anlayış içinde pek çok güzel iş çıkarıyor. Arada geçen Türkçede de aynı biçimde bulunan Farsça ve Arapça sözcükleri dikkatli dinlerseniz fark edebilirsiniz.
Sözlerin İngilizce çevirisini internette buldum ve kendimce Türkçeye çevirdim. Hatamız var ise affola.
Parh parh ilm te faazil hoya [You read to become all knowledgeable]
Fazl sahibi olmak için okuyorsun
Te kaday apnay aap nu parhya ee na [But you never read yourself]
Ama hiç kendini okumuyorsun
Bhaj bhaj warna ay mandir maseeti [You run to enter your mosques and temples]
Camilere ve ibadethanelere girmek için koşuyorsun
Te kaday mann apnay wich warya ee na [But you never entered your own heart]
Ama hiç kendi kalbine girmiyorsun
Larna ay roz shaitaan de naal [Everyday you fight Satan]
Her gün şeytan ile savaşıyorsun
Te kadi nafs apnay naal larya ee na [But you never fight your own Ego]
Ama hiç kendi nefsin ile savaşmıyorsun
Bulleh Shah asmaani ud-deya pharonda ay [Bulleh Shah you try grabbing that which is in the sky] Asmanda (gökde) olanı tutmaya çalışıyorsun
Te jera ghar betha unoon pharya ee na [But you never get hold of what sits inside yourself]
Ama hiç kendi içinde olana ulaşmaya çalışmıyorsun
Bas kareen o yaar [Stop it all my friend]
Hepsini durdur yar (dost)
Ilm-oun bas kareen o yaar [stop seeking all this knowledge my friend]
Bütün bu ilmi aramayı durdur Ik Alif teray darkaar [Only an Alif is what you need]
Tek bir Elif'dir bütün ihtiyacın Bas kareen o yaar [stop it all my friend]
Hepsini durdur dost Ilm-oun bas kareen o yaar… [Stop seeking all this knowledge my friend]
Bütün bu ilmi aramayı durdur Allah Sayyaan Allah Sayyaan [God is Greatness, God is All] Nee main jaanaa Jogi de naal [I shall follow the Jogi {ascetic/Sufi}]
Ben Sufi'nin yolunu takip etmeliyim Jo naa jaane, Haqq ki taaqat [those who deny the strength of Truth]
Hakkın takatını reddene
Rab naa devey us ko Himmat [God does not give them courage]
Rab himmet vermez
Hum Mann ke darya mein doobey [We have drowned in the river of Self]
Öz benliğimizin deryasında boğulduk Kaisi nayya? Kya manjhdhaar… [the boat and the flowing waters do not matter]
Akan su ve kayıklar bir şey ifade etmiyor
Bas kareen o yaar Ilm-oun bas kareen o yaar Allah Sayyaan Allah Sayyaan
Kırım büyük bir ihtimal ile herhangi bir Anadolu şehirinden daha çok İstanbul kültürü ile içe içe olmuş bir şehir. Öyle ki pek çok türkünün, şarkının Kırım'da bir çeşitlemesini bulmak mümkün. Kadifeden Kesesi de buna örnek teşkil ediyor. İstanbul varyantı her ne kadar bir oyun havası olsa da Kırım'da söylenen biçimi oldukça hüzünlü ve dokunaklı. Nida Ateş'in sesiyle:
sözleri ise:
Kadifeden kesesi Havadan gelir sesi Oturmuş sazını çalar nazlı da civan Ciğerimin köşesi
Kadife yastığım yok Odana bastığım yok Ne basayım odana nazlı da civan Evvelki dostluğun yok
Cengiz Özkan'ın orkestra eşliğindeki performansı da izlemeye değer.
Ve tabii ki İstanbul'da söylenen oyun havası varyantı:
Tarihi Tarım havzasına da adını veren Tarım nehri hakkında bir Uygur nahşası. Elimden geldiğince sözleri yazmaya çalıştım. Aşağı yukarı sözler anlaşılıyor ama çeviriyi tam beceremedim. Uygurcanız varsa aşağı yorum halinde çeviriyi eklerseniz sevinirim.
Men tarım boyıgha (boyuna) kettim (gittim)
Köyüşken (yanan?) yarlar hoş emdi (imdi/şimdi)
Bille (birlikte) oynap bille ösken
Arzu köngüller (gönüller) hoş emdi
Ey … a… yar ey
Arzu köngüller hoş emdi
Men tarim boyıgha bérip (varıp?)
Harmay talmay (yorgun argın?) işleymen
Eğer kelseng (gelsen) tarımgha
Gül çiçekke oraymen
A … a… yar ey
Klasik Uygur müziğinin önemli sazlarından olan Uygur temburu ile çalınan biçimi:
Orhan Hakalmaz'ın sesinden oldukça eğlenceli bir Kerkük türküsü.
Gözellerden üç gözel var sevilir
Biri (y)igit biri gelin bir'si kız
Ah gözel bir'si kiz vah şirin bir'si kız
(Y)igit size gelin size kız bize
Başımı sevdaya salan bir gözel
Ah yaman bir gözel vah şirin bir gözel
Gözelin gözleride karadir kara
Çok aradım bulamadım bir çara
Ah yaman bir çara vah şirin bir çara
Meyvalardan üç meyva var yeyilir
Biri alma biri heyva bir'si nar
Ah gözel bir'si nar vah şirin bir'si nar
Alma size heyva size nar bize
Başımı sevdaya salan bir gözel
Ah yaman bir gözel vah şirin bir gözel
Gözelin gözleride karadir kara
Çok aradım bulamadım bir çara
Ah yaman bir çara vah şirin bir çara
Günümüz Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış en güzel şiirlerden bazılarının şairi Ramiz Rövşen'in şiiri Ayrılıq; Azerin tarafından çok güzel bir biçimde seslendirilmiş.