30 Ağustos 2014 Cumartesi

Türkiye 4 - Yeniçeriye Gazel

Düşsün çelengi Rûm'un, eğilsün ser-i Firenk,
Vur Türk'ü gönderen yed-i takdîr aşkına.

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı olunca ister istemez milliyetçi damarım kabardı, en güzelinden bir mehter marşı paylaşayım dedim. Sözler Yahya Kemal Beyatlı'nın Yeniçeriye Gazel adlı eserinden. Beste ise Münir Nureddin Selçuk'a ait.


Sözleri ise şöyle:

Vur Pençe-i Âlî`deki şemşîr aşkına
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına 

Ey leşker-i müfettihü`l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına 

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına 

Düşsün çelengi Rûm`un, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk`ü gönderen yed-i takdîr aşkına 

Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına

Türk'ün yedi düvele karşı kazandığı zaferi kutlu olsun!

Azerbaycan 4 - Heyder Babaya Selam

Türki dedim, okusunlar özleri,
Bilsinler ki, adam geder ad kalar,
Yahşı-pisden ağızda bir dad kalar. 


Baskıcı Fars rejimine rağmen Güney Azerbaycan'da bugün halen Türk kimliğinin sağlam bir şekilde bulunmasının en büyük etkenlerinden birisi büyük ihtimal ile Şehriyar ve onun ünlü şiiri Heyder Babaya Selam'dır. 

Şehriyar uzunca bir süre Farsça şiir yazmış ve İran'da çağımızın Hafız'ı diye anılmıştır. Rahmetli Cavad Heyat'ın aktardığı bir anektoda göre bir gün annesi Şehriyar'a der ki: "Oğlum deyirler sen böyük şair olmuşsan, amma men senin dediyin şe'rleri başa düşmürem. Beş niye menim dilimde demirsen? Biraz da menim dilimde söyle ki, men de başa düşüm." Bundan oldukça etkilenen Şehriyar, Heyder Baba dağı konulu bir şiiri yazar. Bu şiir zamanla Azerbaycanlılar için milli kimliklerini tanımlayan önemli bir araç haline gelir. Daha sonra şiirin şöhreti Türkiye, Azerbaycan ve Irak'a dek yayılır.

Şehriyar'ın kendi sesinden bu uzunca şiiri dinleyelim:


Daha sonraları bu şiirin üzerine çeşitli besteler de yapılmıştır. Bir örneğini Rubaba Muradova'nın sesinden dinleyelim.


Şiirin Arap alfabesi ile yazılmış orijinal biçimi burada bulunabilir. Türkiye'de kullanılan alfabeye aktarılmış hali ise şöyle:

heyder baba, ıldırımlar şakanda,
seller, sular şakkıldayıb akanda,
kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
selâm olsun şevkatize, elize,
menim de bir adım gelsin dilize.

heyder baba, kehliklerin uçanda,
göl dibinden dovşan kalkıb, kaçanda,
bahçaların çiçeklenib açanda,
bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,
açılmayan ürekleri şâd ele.

bayram yeli çardakları yıkanda,
novruz gülü, kar çiçeği çıkanda,
ağ bulutlar köyneklerin sıkanda,
bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,
derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun.

heyder baba, gün dalıvı dağlasın,
üzün gülsün, bulakların ağlasın,
uşaklarun bir deste gül bağlasın,
yel gelende ver getirsin bu yana,
belke menim yatmış bahtım oyana.

heyder baba, senin üzün ağ olsun,
dört bir yanın bulak olsun, bağ olsun,
bizden sora senin başın sağ olsun,
dünya kazov-kader, ölüm-itimdi,
dünya boyu oğulsuzdu, yetimdi.

heyder baba, yolum senden keç oldu,
ömrüm keçdi, gelenmedim geç oldu,
heç bilmedim gözellerin neç oldu,
bilmezidim döngeler var, dönüm var,
itginlik var, ayrılık var, ölüm var.

heyder baba, igit emek itirmez,
ömür geçer efsus bere bitirmez,
nâmerd olan ömrü başa yetirmez,
biz de vallah unutmarık sizleri,
görenmesek helâl edin bizleri.

heyder baba, mir ejder seslenende,
kend içine sesden-köyden düşende,
aşık rüstem, sazın dillendirende,
yadındadır ne hövlesek kaçardım,
kuşlar tekin kanad çalıb uçardım.

şengülava yurdu, aşık alması,
gâh da gedib orda konak kalması,
daş atması, alma-heyva salması,
kalıb şirin yuhu kimin yadımda,
eser koyub, ruhumda her zadımda.

heyder baba, kuru gölün kazları,
gediklerin sazak çalan sazları,
ket kövşenin payızları, yazları,
bir sinema perdesidir gözümde,
tek oturub, seyr ederem özümde.

heyder baba, karaçemen caddası,
çovuşların geler sesi, sedası,
kerbelâ’ya gedenlerin kadası,
düşsün bu aç, yolsuzların gözüne,
temeddünün uyduk yalan sözüne.

heyder baba, şeytan bizi azdırıb,
mehebbeti üreklerden kazdırıb,
kara günün ser-nüviştin yazdırıb,
salıb halkı bir-birinin canına,
barışığı beleşdirib kanına.

göz yaşına bakan olsa, kan akmaz,
insan olan hancer beline takmaz,
amma hayıf, kör tutduğun burakmaz,
behiştimiz cehennem olmakdadır,
ziheccemiz meherrem olmakdadır.

hazan yeli yarpakları tökende,
bulut dağdan yenib kende köçende,
şeyhülislam gözel sesin çekende,
nisgilli söz üreklere deyerdi,
ağaçlar da Allah’a baş eyerdi.

daşlı bulak daş-kumunan dolmasın,
bahçaları saralmasın, solmasın,
ordan keçen atlı susuz olmasın,
deyne bulak, hayrın olsun, akarsan,
ufuklara humar-humar bakarsan.

heyder baba, dağın daşın seresi,
kehlik okur, dalısında feresi,
kuzuların ağı, bozu, karası,
bir gedeydim dağ-dereler uzunu,
okuyaydım: 'çoban, kaytar kuzunu'.

heyder baba, sulu yerin düzünde,
bulak kaynar çay çemenin gözünde,
bulakotu, üzer suyun üzünde,
gözel kuşlar ordan gelib keçerler,
halvetleyib bulakdan su içerler.

biçin üstü sünbül biçen oraklar,
ele bil ki, zülfü darar daraklar,
şikarçılar bildirçini soraklar,
biçinçiler ayranların içerler,
bir huşlanıb, sondan durub biçerler.

heyder baba, kendin günü batanda,
uşakların şamın yeyib yatanda,
ay bulutdan çıkıb kaş-göz atanda,
bizden de bir sen onlara kıssa de,
kıssamızdan çoklu gam u gussa de.

karı nene gece nağıl deyende,
külek kalkıb kap-bacanı döyende,
kurd keçinin şengülüsün yeyende,
men kayıdıb bir de uşak olaydım,
bir gül açıb ondan sora solaydım.

‘emmecan’ın bal bellesin yeyerdim,
sondan durub üs donumu geyerdim,
bahçalarda tiringeni deyerdim,
ay özümü o ezdiren günlerim,
ağac minib, at gezdiren günlerim.

heçi hala çayda paltar yuvardı,
memmed sadık damlarını suvardı,
heç bilmezdik dağdı, daşdı, divardı
her yan geldi, şıllak atıb aşardık,
Allah, ne koş, gamsız-gamsız yaşardık.

şeyhülislam münâcatı deyerdi,
meşed rahim lebbâdeni geyerdi,
meşdâceli bozbaşları yeyerdi,
biz hoş idik, hayrat olsun, toy olsun,
fark eylemez, her n’olacak, koy olsun.

melik niyaz verendilin salardı,
atın çapıb kıykacıdan çalardı,
kırkı tekin gedik başın alardı.
dolayıya kızlar açıb pencere,
pencerelerden ne gözel menzere.

heyder baba, kendin toyun tutanda,
kız gelinler hena, pilte satanda,
bey geline damdan alma atanda,
menim de o kızlarında gözüm var,
aşıkların sazlarında sözüm var.

heyder baba, bulakların yarpızı,
bostanların gülbeseri, karpızı,
çerçilerin ağ nebatı sakkızı,
indi de var damağımda, dad verer,
itgin geden günlerimden yad verer.

bayram idi gece kuşu okurdu,
adaklı kız bey çorabın tokurdu,
herkes şalın bir bacadan sokurdu,
ay ne gözel kaydadı şal sallamak,
bey şalına bayramlığın bağlamak.

şal istedim men de evde ağladım,
bir şal alıb tez belime bağladım,
gulam gile kaçdım, şalı salladım,
fatma hala mene çorab bağladı,
han nenemi yada salıb ağladı.

heyder baba, mirzemmed’in bahçası,
bahçaların turşa şirin alçası,
gelinlerin düzmeleri, tahçası
hey düzüler gözlerimin refinde,
heyme vurar hatıralar sefinde.

bayram olub, kızıl palçık ezerler,
nakış vurub, otakları bezerler,
tahçalara düzmeleri düzerler
kız-gelinin fındıkçası, henası,
heveslener anası, kaynanası.

bakıçının sözü, sovu, kağızı
ineklerin bulaması, ağızı,
çerşenbenin girdekânı, mövizi
kızlar deyer: “atıl-matıl, çerşenbe,
ayna tekin bahtım açıl, çerşenbe”.

yumurtanı göyçek, güllü boyardık,
çakkışdırıb sınanların soyardık,
oynamakdan birce meğer doyardık,
eli mene yaşıl aşık vererdi,
irza mene novruz gülü dererdi.

novruz ali hermende vel sürerdi,
kâhdan enib küleşlerin kürerdi,
dağdan da bir çoban iti hürerdi,
onda gördün ulak ayak sahladı,
dağa bakıb kulakların şahladı.

akşam başı nahırçılar gelende,
kodukları çekib, vurardık bende,
nahır keçib gedib yetende kende,
heyvanları çılpak minib kovardık,
söz çıksaydı, sine gerib sovardık.

yaz gecesi çayda sular şarıldar,
daş kayalar selde aşıb, karıldar,
karanlıkda kurdun gözü parıldar,
itler gördün, kurdu seçib ulaşdı,
kurd da gördün, kalkıb gedikden aşdı.

kış gecesi tövlelerin otağı,
kentlilerin oturağı, yatağı,
buharıda yanar odun yanağı,
şebçeresi, girdekânı, iydesi,
kendi basar gülüb-danışmak sesi.

şücâ haloğlunun baki savgati,
damda kuran samavarı, söhbeti,
yadımdadı şestli keddi, kameti,
cünemmegin toyu döndü, yas oldu,
nene kız’ın baht aynası kâs oldu.

heyder baba, nene kızın gözleri,
rakşende’nin şirin-şirin sözleri,
türki dedim, okusunlar özleri,
bilsinler ki, adam geder ad kalar,
yahşı-pisden ağızda bir dad kalar.

yaz kabağı gün güneyi döyende,
kend uşağı kar güllesin sövende,
kürekçiler dağda kürek züvende,
menim ruhum ele bilin ordadır,
kehlik kimi batıb kalıb, kardadır.

karı nene uzadanda işini,
gün bulutdan eyirerdi teşini,
kurd kocalıb, çekdirende dişini,
sürü kalkıb dolayıdan aşardı,
badyaların südü aşıb-daşardı.

hecce sultan emme dişin kısardı,
molla bağır emoğlu tez mısardı,
tendir yanıb, tüstü evi basardı,
çaydanımız arsın üste kaynardı,
kovurkamız saç içinde oynardı.

bostan pozub getirerdik aşağı,
doldurardık evde tahta tabağı,
tendirlerde pişirerdik kabağı,
özün yeyib, tohumların çıtlardık,
çok yemekden lap az kala çatlardık.

verzeğan’dan armud satan gelende,
uşakların sesi düşerdi kende,
biz de bu yandan eşidib bilende,
şıllak atıb bir kışkırık salardık,
buğda verib armudlardan alardık.

mirza tağı’ynan gece getdik çaya,
men bakıram selde boğulmuş aya,
birden ışık düşdü otay bahçaya,
”eyvay dedik, kurddu”, kayıtdık, kaşdık,
heç bilmedik ne vakt küllükden aşdık.

heyder baba, ağaçların ucaldı,
amma hayıf cevanların kocaldı,
tokluların arıklayıb acaldı,
kölge döndü, gün batdı, kaş kereldi,
kurdun gözü karanlıkda bereldi.

eşitmişem yanır Allah çırağı,
dayır olub mescidüzün bulağı,
râhat olub kendin evi, uşağı,
mensur han’ın eli kolu var olsun,
harda kalsa, Allah ona yar olsun.

heyder baba, moll’ ibrahim var, ya yok?
mekteb açar, okur uşaklar, ya yok?
hermen üstü mektebi bağlar, ya yok?
menden ahonda yetirersen selâm,
edebli bir selâm-ı mâ lâkelâm.

hecce sultan emme gedib tebriz’e,
amma ne tebriz ki, gelemmir bize,
balam durun, koyak gedek evmize,
ağa öldü, tufakımız dağıldı,
koyun olan yad gediben sağıldı.

heyder baba, dünya yalan dünyadı,
süleyman’dan, nuh’dan kalan dünyadı,
oğul doğan, derde salan dünyadı,
her kimseye her ne verib alıbdı,
eflatun’dan bir kuru ad kalıbdı.

heyder baba, yaru yoldaş döndüler,
bir-bir meni çölde koyub, çöndüler,
çeşmelerim, çırahlarım, söndüler,
yaman yerde gün döndü, akşam oldu,
dünya mene harâbe-i şâm oldu.

emoğluynan geden gece kıpçağ’a,
ay ki çıkdı, atlar geldi oynağa,
dırmaşırdık, dağdan aşırdık dağa,
meşmemi han göy atını oynatdı,
tüfengini aşırdı, şakkıldatdı.

heyder baba, kara gölün deresi,
hoşgenâb’ın yolu, bendi, beresi,
orda düşer çil kehliğin feresi,
ordan keçer yurdumuzun özüne,
biz de keçek yurdumuzun sözüne.

hoşgenâb’ı yaman güne kim salıb?
seyyidlerden kim kırılıb, kim kalıb?
amir gafar dam daşını kim alıb?
bulak gene gelib gölü doldurur,
ya kuruyub, bahçaları soldurur.

amir gafar seyyidlerin tacıydı,
şahlar şikar etmesi kıykacıydı,
merde şirin, nâmerde çok acıydı,
mazlumların hakkı üste eserdi,
zalimleri kılıç tekin keserdi.

mir mustafa dayı, uca boy baba,
heykelli, sakkallı, tolustoy baba,
eylerdi yas meclisini, toy baba,
hoşgenâb’ın âb-ı rûsu, erdemi,
mescidlerin, meclislerin görkemi.

mecdüssâdât gülerdi bağlar kimi,
guruldardı, buludlu dağlar kimi,
söz ağzında erirdi yağlar kimi,
alnı açık, yakşı, derin kanardı,
yaşıl gözler çırağ tekin yanardı.

menim atam süfreli bir kişiydi,
el elinden tutmak onun işiydi,
gözellerin âhire kalmışıydı,
ondan sonra dönergeler döndüler,
mehebbetin çırağları söndüler.

mir sâlih’in deli sevlik etmesi,
mir aziz’in şirin şahsey getmesi,
mir memmed’in kurulması, bitmesi,
indi desek, ahvâlâtdı, nağıldı,
keçdi getdi, itdi batdı, dağıldı.

mir abdül’ün aynada kaş yakması,
çövçülerinden, kaşının akması,
boylanması, dam-divardan bakması,
şah abbas’ın dürbini, yâdeş behayr,
hoşgenâb’ın hoş günü, yâdeş behayr.

sitâr’ emme nezikleri yapardı,
mir kadir de her dem birin kapardı,
kapıb, yeyib, dayça tekin çapardı,
gülmeliydi onun nezik kappası,
emmemin de, ersininin şappası.

heyder baba, amir heyder neyneyir?
yakın gene samavarı keyneyir,
day kocalıb, alt engiynin çeyneyir,
kulak batıb, gözü girib kaşına,
yazık emme, havâ gelib başına.

hanım emme mir abdül’ün sözünü,
eşidende eyer ağzı, gözünü,
melkâmıd’a verer onun özünü,
da’vaların şuhlugılan katallar,
eti yeyib, başı atıb yatallar.

fizze hanım hoşgenâb’ın gülüydü,
amir yahya em kızının kuluydu,
ruhsâre artist idi, sevgiliydi,
seyid hüseyn mir salih’i yansılar,
amir cefer geyretlidir, kan salar.

seher tezden nahırçılar gelerdi,
koyun kuzu dam bacadan melerdi,
emme can’ım körpelerin belerdi,
tendirlerin kavzanardı tüstüsi,
çöreklerin gözel iyi, istisi.

göyerçinler deste kalkıb uçallar,
gün saçanda kızıl perde açallar,
kızıl perde açıb, yığıb kaçallar,
gün ucalıb, artar dağın celâli,
tebietin cevanlanar cemâli.

heyder baba, karlı dağlar aşanda,
gece kervan yolun aşıb çaşanda,
men hardasam, tehran’da, ya kâşan’da,
uzaklardan gözüm seçer onları,
hayâl gelib, aşıb keçer onları.

bir çıkaydım damkaya’nın daşına,
bir bakaydım keçmişine, yaşına,
bir göreydim neler gelib başına,
men de onun karlarıylan ağlardım,
kış donduran ürekleri dağlardım.

heyder baba, gül konçesi handandı
amma hayıf, ürek gazası kandı,
zindegânlık bir karanlık zindandı,
bu zindanın derbeçesin açan yok,
bu darlıkdan bir kurtulub kaçan yok.

heyder baba, göyler bütün dumandı,
günlerimiz birbirinden yamandı,
birbirizden ayrılmayın, amandı,
yakşılığı elimizden alıblar,
yakşı bizi yaman güne salıblar!

bir soruşun bu karkınmış felekden,
ne isteyir bu kurduğu kelekden?
deyne, keçirt ulduzları elekden,
koy tökülsün, bu yer üzü dağılsın,
bu şeytanlık korkusu bir yığılsın.

bir uçaydım bu çırpınan yelinen,
bağlaşaydım dağdan aşan selinen,
ağlaşaydım uzak düşen elinen,
bir göreydim ayrılığı kim saldı?
ölkemizde kim kırıldı, kim kaldı?

men senin tek dağa saldım nefesi,
sen de kaytar, göylere sal bu sesi,
baykuşun da dar olmasın kefesi,
burda bir şîr darda kalıb bağırır,
mürüvvetsiz insanları çağırır.

heyder baba, gayret kanın kaynarken,
karakuşlar senden kopub kalkarken,
o sıldırım daşlarıynan oynarken,
kavzan, menim himmetimi orda gör,
ordan eyil, kâmetimi darda gör.

heyder baba, gece durna keçende,
köroğlunun gözü kara seçende,
kıratını minib, kesib biçende,
men de burdan tez matlaba çatmaram,
eyvaz gelib çatmayıncan yatmaram.

heyder baba, merd oğullar doğginan,
nâmerdlerin burunların oğginan,
gediklerde kurdları dut boğginan,
koy kuzular ayın şayın otlasın,
koyunların kuyrukların katlasın.

heyder baba, senin könlün şad olsun,
dünya varken ağzın dolu dad olsun,
senden keçen yakın olsun, yad olsun,
deyne menim şâir oğlum şehriyâr,
bir ömürdür gam üstüne gam çalar.

Bu girdiyi de bugün denk geldiğim 1926 yılında kullanılmış Azerbaycan Cumhuriyeti bayrağı ile bitireyim.



Bayrağın üzerinde ise eski yazıyla şöyle yazıyor:

Zikr eder cinn melek hem insan
Yaşasın Devlet-i Azerbaycan
Hürr azade yaşasın hamusu
Hem hukuk olsun er ile nisvan

28 Ağustos 2014 Perşembe

Türkiye 3 - Öyle Ser-Mestim Ki İdrâk Etmezem Dünyâ Nedir

Fuzuli'nin efsane gazellerinden bir diğeri.

Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedür
Men kimem sâkî olan kimdür mey û sahbâ nedür
 
Gerçi cânândan dil-i şeydâ içün kâm isterem
Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedür
 
Vasldan çün aşık-ı müstâğni eyler bir visal
Aşıka maşukdan her dem bu istiğnâ nedür
 
Hikmet-i dünyâ vü mâfiha bilen arif degül
Arif oldur bilmeye dünyâ vü mâfiha nedür
 
Ah u feryâdun fuzûlî incidübdür âlemi
Ger belâ-yı ışk ile hoşnûd isen gavga nedür.

ser-mest: sarhoş
sahbâ: şarap
dil-i şeyda: deli gönül
kâm: mutluluk, dilek
müstâğni: yetinen, doygun
visal: sevgiliye kavuşma
istiğnâ: nazlanma
mâfiha: içindekiler
ger: eğer

Kazancı Bedih'in yorumuyla da bu gazeli bir dinlemek gerek.



Kazancı eseri kendince şöyle diyerek bitiriyor:

Ya Rabbi bizi dûr eyleme evladı Ali'den 
Biz onların bendesiyiz severiz gâlû belîden
dûr: uzak

Kerkük 3 - Evlerinin Önü Yonca

Türk milletinin evlerinin önü temalı türkü çığırma geleneğine en güzelinden örnek teşkil eden bir Kerkük türküsü. Çeşitli sanatçılar söylemiş olsa da, en güzel ifası Nermine Memedova ve Sinan Seid'e ait.


Sözleri de şöyle:

evlerinin ögü yonca
yonca kalkmış dam boyunca
boyu uzun beli ince

ninne yarım ninne
esmer yarım ninne
ninne ninne

evlerinin ögü lale
saki doldur ver piyala
yoldaş olak düşek yola

ninne yarım ninne
esmer yarım ninne
ninne ninne

evlerinin ögü darçın
felek koymur gözüm açım (vallah açım)
seni alıp hara kaçım

ninne yarım ninne
esmer yarım ninne
ninne ninne

Burada ön kelimesinin telafuzuna dikkat etmek gerek. Eski Türkçe'de öng (nazal n) olarak söylenen sözcük Türkiye Türkçesine ön olarak evrilirken, Kerkük lehçesinde n sesi düşüp yerini g/ğ arası bir sese bırakmış.

not: hara = nere

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Coke Studio Pakistan 1 - Aik Alif

Pakistan'dan inanılmaz güzellikte bir Sufi parça. Kökünden beslenerek bugünlere uyarlanan güncel çalışmalar gerçekten de çok lezzetli oluyor. Coke Studio'da zaten bu anlayış içinde pek çok güzel iş çıkarıyor. Arada geçen Türkçede de aynı biçimde bulunan Farsça ve Arapça sözcükleri dikkatli dinlerseniz fark edebilirsiniz.

Sözlerin İngilizce çevirisini internette buldum ve kendimce Türkçeye çevirdim. Hatamız var ise affola.


Parh parh ilm te faazil hoya [You read to become all knowledgeable] 
Fazl sahibi olmak için okuyorsun

Te kaday apnay aap nu parhya ee na [But you never read yourself] 
Ama hiç kendini okumuyorsun

Bhaj bhaj warna ay mandir maseeti [You run to enter your mosques and temples] 
Camilere ve ibadethanelere girmek için koşuyorsun

Te kaday mann apnay wich warya ee na [But you never entered your own heart] 
Ama hiç kendi kalbine girmiyorsun

Larna ay roz shaitaan de naal [Everyday you fight Satan] 
Her gün şeytan ile savaşıyorsun

Te kadi nafs apnay naal larya ee na [But you never fight your own Ego] 
Ama hiç kendi nefsin ile savaşmıyorsun

Bulleh Shah asmaani ud-deya pharonda ay [Bulleh Shah you try grabbing that which is in the sky] Asmanda (gökde) olanı tutmaya çalışıyorsun

Te jera ghar betha unoon pharya ee na [But you never get hold of what sits inside yourself] 
Ama hiç kendi içinde olana ulaşmaya çalışmıyorsun

Bas kareen o yaar [Stop it all my friend]

Hepsini durdur yar (dost)

Ilm-oun bas kareen o yaar [stop seeking all this knowledge my friend]
Bütün bu ilmi aramayı durdur

Ik Alif teray darkaar [Only an Alif is what you need]

Tek bir Elif'dir bütün ihtiyacın

Bas kareen o yaar [stop it all my friend]

Hepsini durdur dost

Ilm-oun bas kareen o yaar… [Stop seeking all this knowledge my friend]

Bütün bu ilmi aramayı durdur

Allah Sayyaan Allah Sayyaan [God is Greatness, God is All]


Nee main jaanaa Jogi de naal [I shall follow the Jogi {ascetic/Sufi}]

Ben Sufi'nin yolunu takip etmeliyim

Jo naa jaane, Haqq ki taaqat [those who deny the strength of Truth]

Hakkın takatını reddene

Rab naa devey us ko Himmat [God does not give them courage]

Rab himmet vermez

Hum Mann ke darya mein doobey [We have drowned in the river of Self]

Öz benliğimizin deryasında boğulduk

Kaisi nayya? Kya manjhdhaar… [the boat and the flowing waters do not matter]

Akan su ve kayıklar bir şey ifade etmiyor

Bas kareen o yaar

Ilm-oun bas kareen o yaar
Allah Sayyaan Allah Sayyaan

24 Ağustos 2014 Pazar

Kırım 2 - Kadifeden Kesesi

Kırım büyük bir ihtimal ile herhangi bir Anadolu şehirinden daha çok İstanbul kültürü ile içe içe olmuş bir şehir. Öyle ki pek çok türkünün, şarkının Kırım'da bir çeşitlemesini bulmak mümkün. Kadifeden Kesesi de buna örnek teşkil ediyor. İstanbul varyantı her ne kadar bir oyun havası olsa da Kırım'da söylenen biçimi oldukça hüzünlü ve dokunaklı. Nida Ateş'in sesiyle:


sözleri ise:
Kadifeden kesesi
Havadan gelir sesi
Oturmuş sazını çalar nazlı da civan
Ciğerimin köşesi

Kadife yastığım yok
Odana bastığım yok
Ne basayım odana nazlı da civan
Evvelki dostluğun yok

Cengiz Özkan'ın orkestra eşliğindeki performansı da izlemeye değer.


Ve tabii ki İstanbul'da söylenen oyun havası varyantı:


22 Ağustos 2014 Cuma

Uygur 3 - Tarım (Tarim River/Tarim Basin)

Tarihi Tarım havzasına da adını veren Tarım nehri hakkında bir Uygur nahşası. Elimden geldiğince sözleri yazmaya çalıştım. Aşağı yukarı sözler anlaşılıyor ama çeviriyi tam beceremedim. Uygurcanız varsa aşağı yorum halinde çeviriyi eklerseniz sevinirim.


Men tarım boyıgha (boyuna) kettim (gittim)
Köyüşken (yanan?) yarlar hoş emdi (imdi/şimdi)
Bille (birlikte) oynap bille ösken
Arzu köngüller (gönüller) hoş emdi
Ey … a… yar ey
Arzu köngüller hoş emdi
Men tarim boyıgha bérip (varıp?)
Harmay talmay (yorgun argın?) işleymen
Eğer kelseng (gelsen) tarımgha
Gül çiçekke oraymen
A … a… yar ey

Klasik Uygur müziğinin önemli sazlarından olan Uygur temburu ile çalınan biçimi:







20 Ağustos 2014 Çarşamba

Türkiye 2 - Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm

Karacaoğlan'ın şiiri, sözleri de şöyle:

vara vara vardım ol kara taşa
hasret ettin beni kavim kardaşa
sebep ne gözden akan kanlı yaşa
bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

nice sultanları tahttan indirdi
nicesinin gül benzini soldurdu
nicelerin gelmez yola gönderdi
bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

karac'oğlan der ki kondum göçülmez
acıdır ecel şerbeti içilmez
üç derdim var birbirinden seçilmez
bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Neşet Ertaş da, ruhu şad olsun, yüreğinden okumuş. 

 
Türk'ün dilinde 'ah min el-aşk ve min-el garaib' demektir bu türkü.



Azerbaycan 3 - Bana Bana Gel

Alim Qasımov'un sesinden deli dolu bir Azerbaycan mahnısı. Bestesi Cahangir Cahangirov'a ait.


Sözleri de şöyle:
Yüz gızdan birini severem
Yolunda canımı vererem

Bana bana gel gaçma gözel
Nerde olsan atı çaparım yar
Seni taparım yar
Gel gözelim yar yosma

Dağlarda mesken salabilerem
Galbini versen alabilerem
Öl desen vallah ölebilerem
Gaçma benden yavrum
Gaçma menden yosma

Şimşeyem dağlarda çakaram
Dağları oduna yakaram

Bana bana gel gaçma gözel
Nerde olsan atı çaparım yar
Seni taparım yar
Gel gözelim yar yosma

Dağlarda mesken salabilerem
Galbini versen alabilerem
Öl desen vallah ölebilerem
Gaçma benden yavrum
Gaçma menden yosma

kaynak: http://www.turkudostlari.net/soz.asp?turku=7149
Bilmeyenler için Azerbaycan Türkçesinde tapmak bulmak anlamında kullanılıyor.

Aziza Mustafa Zadeh'in kendisine has modern yorumu da kesinlikle dinlenmeli.

Kerkük 2 - Gözellerden Üç Gözel Var

Orhan Hakalmaz'ın sesinden oldukça eğlenceli bir Kerkük türküsü.


Gözellerden üç gözel var sevilir
Biri (y)igit biri gelin bir'si kız
Ah gözel bir'si kiz vah şirin bir'si kız
(Y)igit size gelin size kız bize

Başımı sevdaya salan bir gözel
Ah yaman bir gözel vah şirin bir gözel
Gözelin gözleride karadir kara
Çok aradım bulamadım bir çara
Ah yaman bir çara vah şirin bir çara

Meyvalardan üç meyva var yeyilir
Biri alma biri heyva bir'si nar
Ah gözel bir'si nar vah şirin bir'si nar
Alma size heyva size nar bize 

Başımı sevdaya salan bir gözel
Ah yaman bir gözel vah şirin bir gözel
Gözelin gözleride karadir kara
Çok aradım bulamadım bir çara
Ah yaman bir çara vah şirin bir çara

Türkmenistan 2 - Ağlar Men (Mahtımkulu Firaki)

Mahtımkulu'nun şiirinden bestelenmiş güzel bir parça.


Ey yarenler ömrümden
Geçti deyip ağlar men
Gitti aklım ornundan
Çaştı deyip ağlar men

Giden dönmez yolundan
Düşmez yaman pelinden
Diyanat halkın elinden
Uçtu deyip ağlar men

Hezir bizin zamanda
Yaman sözler zıbanda
Yaman işler cihanda
Coştu deyip ağlar men

Nice sada denk duşlar
Şeytan bilen başlar
Ýüz övürüp gardaşdan
Kaçdı deyip ağlar men

Magtımgulu, deyir merde
Dünya benttir, sen perde
Bu başım sansız derde
Düşdi deyip ağlar men

Uygur 2 - Hasret Çektim

Lejla Jusic'in sesinden güzel bir Uygur nahşası(naxsha)


aydin ayriyalmaymen ay yüzüngni körgende (aydan ayıramıyorum ay yüzünü görünce)
eymenip qaralmaymen qoshumang türülgende (utanıp bakamıyorum kaşlarını çatınca)

oooo hesret chektim, oooo o yarni saghindim (oooo hasret çektim, ooo yari özledim)
oooo hesret chektim, oooo o o yarni saghindim

qoshumang türülgende renjigenmiding mendin (kaşlarını çattığında benden incinmiş miydin)
ishenchim sanga kamil, ümüd üzmedim sendin (güvenim sana tam, ümit kesmedim senden)

oooo hesret chektim, oooo o yarni seghindim
oooo hesret chektim, oooo o o yarni seghindim

men seni panah tartip aywaningda yataymu (ben senin penahına sığınıp eyvanında yatar mıyım)
alte künlük alemde sening derdingni tartaymu (altı günlük dünyada senin derdine dayanır mıyım)

oooo hesret chektim, oooo o yarni seghindim
oooo hesret chektim, oooo o o yarni seghindim

kaynak: https://eksisozluk.com/entry/13084910

Kırım 1 - Biz Kırım'dan Çıkanda

18 Mayıs 1944'de anayurtları Kırım'dan sürülen Kırım Tatarlarının ardından yakılmış bir türkü.

Asar idim öz özümü, annem babam olmasa ...


Biz Kırım'dan çıkkanda
Kar yağmadı kan aktı
Anam babam kız kardaşlarım
Kozleri dolu yaş kaldı.

Kokten uçkan uçaklarının
Kanetlerini kim yazgan
Şu Kırım'da ölgenca cigitlerinin
Cenazelerini kim kılgan

Kaçaredim men Akyar'dan
Karadeniz bolmasa
Asaredim öz özümnü
Annem babam bolmasa.

17 Ağustos 2014 Pazar

Azerbaycan 2 - Ayrılıq (Ramiz Rövşen)

Günümüz Azerbaycan Türkçesi ile yazılmış en güzel şiirlerden bazılarının şairi Ramiz Rövşen'in şiiri Ayrılıq; Azerin tarafından çok güzel bir biçimde seslendirilmiş.


Şiirin sözleri ise:

yene bu şeherde üz-üze geldik,
neyleyek, ayrıca şeherimiz yox.
belke de, biz xoşbext ola bilerdik,
belke de, xoşbextik,
xeberimiz yox.

aradan ne qeder il keçib gören,-
tanıya bilmedim, meni bağışla
men ele bilirdim, sensiz ölerem,
men sensiz ölmedim,meni bağışla.!

“ölmedim” deyirem, ne bilim axı,
belke de, men sensiz ölmüşem ele,
qebirsiz-kefensiz
ölmüşem ele.

belke de, biz onda ayrılmasaydıq,
ne men indikiydim, ne sen indiki,
ayrıldıq, şeytanı güldürdük onda,
bu ilin, bu ayın, bu günündeki,
ele bu küçenin bu tinindeki
meni de, seni de öldürdük onda.

sağımız-solumuz adamla dolu,
qol-qola kişiler, qadınlar keçir.
özünden xebersiz, ömründe min yol
özünü öldüren adamlar keçir.

keçir öz qanına batan adamlar,
bir de ki, qan hanı?
qan axı yoxdu.......
hamı günahkardı dünyada,
amma
dünyada heç kesin günahı yoxdu.

bizsiz yazılmışdı bu tale, bu baxt,
sapanddan atılan bir cüt daşıq biz.
belke bu dünyada
on-on beş il yox,
min il bundan qabaq ayrılmışıq biz.

halal yolumuz deyişib, nese
çaşmışıq, biz özge yoldan getmişik.
belke min il qabaq sehv düşüb nese,
minillik bir sehve qurban getmişik.

deyişib yerini belke qış – bahar,
qarışıb dünyanın şeheri, kendi.
belke öz betninde
ögey analar
ögey balaları gezdirir indi.

ömrüm başdan- başa yalandı belke,
taleyim başqaymış doğrudan ele.
o yoldan öten qız
anamdı belke,
belke de, oğlumdu bu oğlan ele.

bu yalan ömrümde
gören sen nesen?
belke heç sevgilim deyilsen menim?
anamsan,
bacımsan,
nenemsen, nesen?
birce allah bilir, neyimsen menim.

bizi kim addadar bu ayrılıqdan,
çatmaz dadımıza
ne yol, ne körpü.
ölüsen,
dirisen,
her nesen, dayan!
dayan, heç olmasa, elinden öpüm...

deyirsen: “ ölüyem, ölünü öpme...”
elimin içinde
soyuyar elin.
deyirsen:” sen allah, elimi öpme,
elimden, deyesen, qan iyi gelir..